Sosyal medyayla birlikte hayatımıza giren bir kavram mikroblog. İnternet kullanıcılarının takipçileriyle paylaştıkları kısa mesajlara, güncellemelere deniyor. Bana kalırsa hem kişisel hem toplumsal gelişimi ciddi anlamda negatif etkiliyor. Bu düşüncemi fazla dramatik bulabilirsiniz, neden böyle düşündüğümü açıklayayım.

Modern insan hiç olmadığı kadar meşgul ve yorgun. Kimsenin bir şeyler okumak, yazmak için vakti yok. Bir çırpıda tüketilebilecek, lezzetli atıştırmalıklar istiyoruz. Bir düşünceyi, teoriyi yazıya dökmek için kaç kelime gerekir? 100, 500, 1000. Kulağa çok gelse de 1000 kelimelik bir yazı hepi topu 4 dakikada okunur. Peki böyle bir yazıyı ne kadar sürede yazabilirsiniz? Anlamlı bir yazı ortaya çıkartmak saatler alacaktır. Tabi elinizde sağlam bir teori varsa, eğer yoksa o teoriyi ortaya çıkartmak için de uzun süreler okumanız ve düşünmeniz gerekir.

Aforizmalar

Twitter ya da Linkedin’de birkaç dakikada hazırlanan heyecan verici gönderilere benzemiyor evet. Bu karşılaştırmanın bir doğal sonucu olarak bir çırpıda okuduğumuz veya yazdığımız bu mikro içerikler yazana ve okuyana çok az şey katar. Hele ki bu içeriğe bir zaman tünelinde rastlayıp hızlıca göz geçirdikten sonra bir diğerine geçtiyseniz. Çok kolay üretilip çok kolay tüketilebildiği için beylik laflardan oluşan bu yazılar çok popüler. Yakında yalnızca aforizmalarlardan oluşan kitaplar çıkarsa şaşırmayacağım.

Mikrobloglar karakterimizi ve tercihlerimizi de etkiliyor. Şöyle bir düşünün, hepimizin kısa yoldan köşeyi dönmeyi planlayan ve sürekli çabalayan bir tanıdığı vardır. Bu çabalar çoğunlukla başarısız olur çünkü fazla temelsizdir. Bu absürtlüklere dışarıdan şahit olmak kimi zaman eğlenceli, kimi zaman ise dramatiktir. Mikrobloglar nedeniyle işin ekonomik boyutunun ötesinde, hepimiz kısa yoldan köşeyi dönmeyi umar olduk. Evet hiçbirimiz bir anda zengin olmanın hayalini kurmuyoruz belki ancak çok daha fazla takdir görmek, beğenilmek, başarılı olmak için güçlü bir istek duyuyoruz. Ve tüm bunları ürettiğimiz mikro içerikler sayesinde elde etmeyi umuyoruz.

Yüklediğimiz bir fotoğraf, attığımız bir tweet bizi bir anda daha çok arzulanan veya daha akıllı bir insan yapmaz. Bunu sağlamak çok daha meşakkatli bir yoldur. Spor yapmak, sağlıklı beslenmek, okumak, düşünmek ve daha bir çok zahmetli aktivite gerektirir. Ama biraz oynanmış bir fotoğrafla veya google’dan bulunmuş bir aforizmayla bunu sağlamak çok daha kolay görünür. Peki öyle midir? Tabi ki değildir, yalnızca bir süreliğine başka bir insan rolü oynarız.

Bolca Niteliksiz Anı

Günlük yaşantımız da bu bozulmadan muaf değil. Birini bırakıp öbürüne başladığımız hobiler, kurslar, etkinlikler. Hiç birinde yeteri kadar derinleşemediğimizi farketmişsinizdir. Ya da son tatilleri düşünün, uzun ve dinlendirici tatiller yerine kısa ama çok daha fazla yer görmemize imkan veren, bol bol fotoğraf çekilen tatiller. Daha niteliksiz ama daha çok anı, anlatılacak, bahsedilecek birçok şey.

Bugün oldukça popüler olan ve kolay ulaşılabilecek yüzeyselliğin cazibesine kapılmadan, ısrarla derin ve anlamlı içerikler üretmemiz ve tüketmemiz gerekir. Bir kitabın arka kapağını okumak size o kitapla ilgili bilgi verebilir ama o kitabın katabileceklerini sunamaz. Daha çok okumak, daha çok düşünmek ve daha çok yazmak gerekiyor. Bu hayatta bir iz bırakmak isteyen herkesin bir blogda yazmasını öneririm. Hiç şüphesiz iz bırakacak olan gündelik popülerlik değil kaliteli içerikler olacaktır.